28 Şubat 2010 Pazar

BEN KİMİM VE BU GİRİŞİMİ NE İÇİN YAPIYORUM...

Adım Abbas Erdoğan Noyan.
1923 yılında, o zaman kaymakam olan babamın görevi dolayısıyla bulunduğumuz Samsun'un Terme kazasında doğdum.
Çeşitli ilçe ve illerde ilk, orta ve lise tahsilimi tamamladıktan sonra 1940 yılında Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine girdim ve 1946 yılında buradan mezun oldum.
1946'dan sonra oldukça maceralı, kuşkusuz birçok tesadüflere bağlı olarak Nöro-Psikiyatri ihtisası yaptım.Bu süre içinde beni kliniğine kabûl eden rahmetli Prof. Dr. med. Fahrettin Kerim Gökay'ın yöneltmesiyle Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde "Tecrübî Psikoloji" derslerine de devam ettim.
Yine hasbelkader, o sıralarda Prof. Dr. med. Fahrettin Kerim Gökay Istanbul'da vali ve belediye başkanı olmuştu ve Istanbul'a metro ve Boğaziçi'ne köprü mes'elesi çok gündemdeydi. Bu sebeble, özellikle Fransız firmaları çeşitli öneriler getiriyorlardı. O yıllarda Istanbul'da yaşayanlar hatırlarlar, çok miktarda tramvay, çok miktarda otobüs ve bir de "Tünel" adıyla bilinen küçük metro vardı.Paris belediyesine bağlı Paris Taşıtları Bağımsız İdâresi herhâlde Istanbul'a bir jest yapmak istediğinden, İETT'ye (Istanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İdâresi'ne) bir öneri göndermişti. Personelinin seçimi ve yetiştirilmesi için kendilerinin psikoteknik araştırmalar adını verdikleri bir laboratuvarda, bir veya iki kişinin staj yapmalarının sağlanabileceğini bildirmişlerdi.Yine birçok tesadüfler ve gel-gitler ortaya çıktı ve sonunda ben ve İETT'den rahmeti Sadi Sar bey bu laboratuvarda çalışmak üzere Paris'e yollandık.İETT bize üç aylık bir süre tanıyordu. Paris'te laboratuvarda çalıştık. Ben ayrıca insan kabiliyetleri ve bu kabiliyetleri ortaya koyan testler konusunda birçok araştırmalara katılmaya gayret ettim.Fakat üç ay yetmedi. Üç ay daha uzatılmasını rica ettik; kabûl ettiler ve böylece altı ay sonra görevlerimizi tamamlayarak Türkiye'ye döndük.
Neydi bu "Psikoteknik"?
En kısa deyimiyle "İnsanların motorlu taşıtları kullanırken gerekli olabileceği kabiliyetlerinin varlığı sebebiyle, bunları birtakım testlerle tesbit edip bir seçme yapmak".
Bu şekilde hızları gittikçe artan metro ve otobüslerin sürücülerinin belli bir kabiliyet testinden sonra alınmaları sağlanacak ve netice olarak da taşıt kazaları önlenecekti.
Bu laboratuvar Istanbul'da İETT bünyesinde kuruldu. Belki de isim dolayısıyla o zamanlar İETT Taşıtlar Teknik Dairesi'ne bağlandı. Çalışmalara Şişli'deki İETT garajlarının iki odasında başladık.Birkaç yıl sonra orada yeni bir bina yapıldı ve biz oraya taşındık. Daha sonra da İETT'de Eğitim Dairesi kuruldu; oraya bağladık ve İkitelli'de faaliyetimiz devam etti.Ben bir süre sonra bu görevden sağlık sebebleri dolayısıyla ayrılmak zorunda kaldım.
Ama sürücü adaylarına yapılan testler, bu testlerin değerlendirmesi, bu testlerin herbirinin ayrı ayrı öneminin kavranması ve sonuçta trafik kazalarının önlenmesi mes'elesi benim kafamda hep bir "takıntı" olarak devam etti gitti.
Bu "takıntı" neden doğdu?
Sürücü adaylarına yapılan bunca testlere ve verilen bunca eğitime rağmen trafik kazaları - İETT bünyesindekilerden bahsediyoruz- bir türlü azalmıyordu. Dünyada bu işle meşgul olan İngiliz ve Alman kuruluşları da vardı. Onlarla temas hâlindeydik. Ayrıca birkaç senede bir "Tatbîkî Psikoloji Uluslararası Kongreleri" de toplanıyordu. İETT Genel Müdürlüğü bana bu kongrelerden ikisine katılma fırsatı verdi. Kara taşıtlarının yapımında çok hızlı gelişen teknoloji hepimizi şaşırtıyordu ve yalnızca bizim memleketimizde değil, Almanya, Fransa ve İngiltere'de trafik kazaları günden güne çoğalıyordu. Konuyla ilgilenen araştırmacılar sonunda bu testlerin büyük yararları olduğunu ve kullanılması lâzım geldiğini kabûl etseler de, kazaların önlenmesine yetmediğini anladılar. Böylece, "Trafik kazaları mutlaka daha başka bir gözle incelenmeye alınmalıdır!" fikri doğdu. Taşıtın kendisinin motor gücü, taşıtın kendisinin teknik donanımı, yol ve hava durumu ve bir bütün hâlinde sürücü olan insan etkenleri bu yeni görüşle "Çok Etkenli Analiz" metotları kullanılarak araştırmalara girişildi. Bu araştırmalar göstermiştir ki, insan faktörü trafik kazalarının en büyük etkenidir!
Ancak, sürücülere yapılan testler en iyi bir seçim yapmaya olanak vermesine rağmen, "Acaba insan faktörü daha başka sebeblerin devreye girmesiyle kazaya yol açıyor mu?" fikri tüm araştırmacılarda gelişmeye başladı.Yazılı ve görsel medya insanları ızdıraplara boğan, pekçok can alan trafik kazları haberleriyle dolup taşmaya başladı.
Burada bir trafik kazasında ölümün, ölenin yakınları için ne kadar derin bir hüzün kaynağı olduğunu hatırlatmak isterim. Ama nedense toplumumuz bu konuyu derinlemesine incelemek eğilimini göstermiyor.
Anadolumuzun çok güzel bir sözü vardır:
"Kendinden çok bahsedeni koy, kaç! Başkasından bahsedeni al, kaç!" derler.
Şimdi biz, bu kendini tanıtma faslından sonra artık hep başkalarından bahsedeceğiz ve trafik kazalarında yakınlarını kaybedenlerin büyük ızdıraplarının dinmesi için, birşeyler söylemeye gayret edeceğiz.
Dikkatli bir araştırmacı bir konuşmamızda "Öyle zannediyorum ki, on yıl içinde memleketimizde trafik kazasında bir yakının kaybetmemiş hiçbir aile kalmayacaktır!" sözleriyle dikkatimizi işin vahim boyutlarına yöneltti.
Görsel ve yazılı medya yalnızca haberleri veriyor - trafik kazalarını önlemek için yapılması gereken şeylerden, âcil önlemlerden hiç bahsetmiyor. Öyle ki, artık içimizi bir başka korku sardı: "Kısa zamanda kamuda trafik kazalarındaki ölümler karşısında bir duyarsızlık ve umursamazlık başgösterecek! Bireysel acıların yanında, mânevî ve maddî kayıplar sanki doğalmış gibi görülecek!"
Oysa durum büyük bir felâkettir!

1923 doğumlu olduğuma göre, yaşamımın sonlarına yaklaşmışım. Bu durumda insan geriye bakışlar yaparak kendi kendisiyle hesaplaşıyor. İşte bu hesaplaşmadan çıkmıştır sizlerle paylaşmak istediğim bütün bu konular.
Bundan sonraki yazılarıma, sizlerin de bir trafik kazasıyla en yakınızı, en sevdiğinizi kaybetmemeniz için bazı fikirler verebilmek amacıyla devam edeceğim...

4 yorum:

  1. Çok Sevgili ve Saygıdeğer Erdoğan Dedem;
    Bize hayatınız ve fikirlerinizle ilgili bu yazılı belge niteliğindeki blog'u bahşettiğiniz için teşekkürü bir borç bilirim. Çok sevindiğimi bildirmek isterim. Hem çok dürüst bir dünya insanı olarak hem de bir hekim olarak, yıllardır edindiğiniz tecrübelerinizi paylaşmanız, alacağımız kararlarda biz genç kuşaklara ışık tutacaktır. Hem eşim hem kendim hemde torununuz Nemira adına ne kadar mutlu olduğumu anlatamam.
    Sağlığınızın ve Yazılarınızın devamını diler daha özel görüşlerinizi karşılıklı kahvelerimizi yudumlarken dinlemeyi Subhan Allah' dan niyaz ederim.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Muhterem Abbas Erdoğan Bey, ben İstanbul Tıp Fakültesi 5. Sınıf talebesiyim.
    87 yaşında olmanıza rağmen, hayatınız boyunca edindiğiniz ilim ve tecrübe ile insanlara yararlı olma yolundaki "gider ayak" gayretiniz dolayısıyla bir tıbbiye mensubu olarak çok memnun olduğumu ifade etmek isterim. Rabbim azminizi artırsın ve sizden razı olsun. Bir bilim insanına yakışan bu azimli ve gayretli çabanız biz yeni nesil tıbbiyelilere de ümit vermekte ve içimizdeki ilim ateşini tutuşturmaktadır.
    Bahsettiğiniz mevzu, ülkemizin sağlık konusundaki durumunu da yakından ilgilendirmekte olduğundan çok muhim bir mes'ele. Eminim ki bu konudaki tecrübeleriniz, sizin teorilenizin geliştiricisi olacak arkadaşlarımız için ciddi bir kaynak teşkil edecektir.
    Derslerimden vakit buldukça blogunuzun takipçisi olacağım inşaallah. Yeni yazılarınızı harâretle beklemekteyim.
    Selametle

    YanıtlaSil
  4. Saygıdeğer Abbas Erdoğan Bey,

    bu konu çok önemli ve malesef halen güncel. Bu konuya dayandığınz için size teşekkür ederim, keşke ülkemizde daha çok sizin gibi duyarlı insan olsa, böylece dünyamız biraz daha güzel olurdu herhalde.

    Her gün trafikte yaşadığımız kaos malesef bizim toplumumuzun aynası. Acele edip, ilk önce ben önemliyim, benim işim daha acele, herkez bana anlayış göstermeli, kurallar benim için bağlayacı değil, vs. vs.

    Toplum olarak duyarsızlığımız devam etmekte, inşallah sizin gibi insanlar tecrübelerini bizlerle paylaştıkça bizler biraz daha hassaz davranıp konuların önemini unutmayarak, sorunları çözmeye doğru gideriz.

    Tekrar teşekkürler.

    Halil Kızılkaya

    YanıtlaSil